24 Nis 2014
1 Nis 2014
Kuyu
Yolun başında
önce sen, sonra tünel sandığım
yöne doğru
hızlıca koşup kara deliğin içine (kuyuya) yuvarlandım.
Kara paslı yüzümle
Çıplak ayaklarımla
Islak saçlarımla
Pır pır kalbimle
Uçmayan kanatlarımla
Sen değil, tünel değil
Kuyu o.
hep sonra fark ettiğim kuyu.
içine düştüğüm
ya da senin ittiğin
dipsiz karanlık
Kuyunun içine
Sonunu bilmediğim
Sonunu bilmediğin
Senin merakın
Benim tuzağım
Senin kurgun
Benim gerçeğim
Düşmeye devam ettiğim
Umutla kendimi bıraktığım boşluk
Kuyu
Düşerken fark ettiğim
Senin
içinde değil dışında durduğun
Düşlediğim senden
Uzaklaştığım
Düştükçe
Düştüğüm
Düştükçe
yankılanan sesin
neredesin hiç söylemediğin
hiç bulamadığım
artık aramadığım
fakat içinde kaldığım
dışına çıkamadığım
kuyu.
Kuyuda
Yani öylece durduğum boşlukta
Sağa sola çarpa çarpa
Çünkü ancak öyle durulur boşlukta
Bir duvardan diğerine ama çember biçiminde
Çarpa çarpa
Durduğum boşlukta
Ve elbette
Kuyunun içinde
Taş parçaları
Demir paslı çiviler
Sırrı sökülmüş aynalar
Kuyuda
tıpkı bir sivrisinek gibi
Vızıldayarak
Asılı kalarak
Hızlıca çarpmak koşuluyla
Boşlukta
kimi zaman bir taş parçasına tutunup çıkmayı denedim
yukarıya, dışarıya
elbette bu taşlar
parçaladı beni
elbette çıkacak gibi oldum
ama bıraktım kendimi
sesine
boşluğuna …
ve yalnızca kuyuya inandım
düşerken, parçalanırken bile
buna inandım,
kuyu içinse senin
ya da benim.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)