14 Mar 2013

Moon


Masam, kitaplarım, defterlerim, bir sürü işe yaramaz kalemim… Cama bakıyorum boş boş. Ne mehtaptaki ay’ı gizini ne de ufuktaki ağacın dallarına tünemiş kargaları umursuyorum. Camın şeffaflığı net, geriye kalan gece siluet oluyor ve bu kadarı bana yetiyor. Gözümü kaçırıyorum, görmek, bilmek istemediğim bir şeyler var.

Bir anda camda gök-kuşağını andıran renk geçişleriyle siyah bir leke yansıyor . Sonra bir karga camı tıklatıyor. Her şeyi bir bir anlatıyor. Duymak dinlemek istemiyorum bay karga, gecelerdir uykusuzum. Ufuktaki ağacın dallarına tünemiş bir sürü karga kanat çırpıyor tehdit edercesine. Mehtapta ki ay tutuluyor.

Karga’nın söylediğine göre suç sendeymiş; Birkaç kişinin ruhunu çalıp, bedenine hapsetmişsin. Sonra öz be öz senin olan ruh da onlarla bir olmuş. Firar etmişler. Birbirlerine dost, sana düşman olmuşlar.
“Çok hızlı anlatıyorsunuz bay karga anlayamıyorum.” diyorum
“Anlamasan da yaz” diyor.

(Burada birçok kalem yazmayı bıraktı. Cesaretleri mi yoktu, tehdit mi edildiler yoksa sadece yoruldular mı bilmiyorum. Ölüm korkusu olmayan eski bir kalem buldum kendime. Kimi zaman tekliyordu bazı kelimeleri yazarken bir öksürük tutuyordu, ansızın mürekkep patlıyordu elimde, kağıda bulaşıyordu. )

Devam ediyor anlatmaya; Ruhları çalarak çoğalacağını sanmışsın. Oysa bedenini sömürmüşler, örselemişler. Üstelik kendi ruhundan da olmuşsun. Tanrım tüylerim ürperiyor… Bir gece postallarını yere vura vura. Bir marş okumuşlar. Sen bilmezsin o marşı. Sesler içinden geliyormuş, yükseliyormuş. Sesin kaynağı sen olduğundan duyamamışsın.

Ben o sırada Mısır’ daymışım. Senin gözlerinin aslında bir tanrı olduğuna dair bulgulara rastlıyormuşum. O anlatıyor ben anımsıyorum. “Anımsama yaz” diyor bay karga.
Derken sesler çalınmış kulağıma; “yalnız, sessiz ruhların çığlığıydı onlar” diyor karga. Hemen koşup gelsem belki böyle olmazmış. Karga açıkça söylemiyor ama beni suçluyor iki lafın arasında.

Bir kuşa söylemiştim geleceğimi. Yarım yamalak hatırlıyorum. “ Yalnız şu sıralar vaktim yok
Nasıl desem sevgili kuş:
Benim bir arkadaşımın gözleri tanrı olabilirde…” demiştim. O kuş işte bay kargaymış. İtiraf ediyor biraz mahcup. Ruhlar biraz daha beklesin demişim.

Ansızın öfkeleniyor karga. Bilmiyorum belki suçunu hafifletmeye çalışıyor. Vicdan azabı duyuyor oda. Çığlık çığlığa:

“Ruhlar bekler mi hiç
Bir bedende yıllarca itiş kakış yaşamış
Ruhlar, zaman geldiğinde bekler mi ?” diyor.

Karga anlattıkça anımsıyorum

Tuhaf bir zevk almıştım diz kapağımdaki ağrıdan ve araştırmayı yarıda bırakıp, senin gözlerin olduğunu ileri sürdüğüm Tanrının önünde günlerce, gecelerce diz çökmüştüm. Karga da omzuma konmuş bu sırada itiraf ediyor. Eski bir hiyeroglife benziyormuş görüntümüz. Mistik bir hava varmış ortamda. Haz duymuş orada bulunmaktan ve asli görevini unutup bana uymuş.

Bunları düşündüğümü hissediyor gibi bakıyor bana. Bari sen yapma diyorum. Ordaymışsın işte. Sende görmüşsün bay karga . İnanmamak elde değildi. Gözleri işte!
Ap açık her yerde… “Mısır’dan dönemeyişimin nedeni bu .” diyorum.


Karga geri geleceğini belirten bir bakış atıyor. Ben orada öylece uyuya kalıyorum. Pencere açık, etraf tekin değil. Bir gece ansızın aklıma düşüyorsun uyanıyorum. O kadar ruh, yeri göğü inleten marşlar. Seni bu kaosun içinde bırakıp, olmadık bir rüyanın peşinden gitmişim
Vicdan azabı duyuyorum. O kadar ruhun içinde sana ait bir ruha ne oldu ? Karga bir anda beliriyor yanımda. Hiç gitmemiş, hiç uyumamış. Kaldığı yerden anlatmaya devam ediyor. Sesi git gide alçalıyor.
Kalkmış Mısır’a gelmişsin peşimden, halin perişanmış. Yinede seni anlayamamışım. Karga ise her şeyi izlemiş. Elbette o ruhlar ayaklanmış içinde. Ben olsaydım bastırırdım isyanı
Fakat sen yapamamışsın.Dile kolay on bin yıl yaşamışsın Ah o ruhlar! Senin sonunu getirdiler. Önce günlük gereksinimlerini karşıladılar; seni sömürdüler. Sonra işte o katran ve safran renkli isyan.
Oysa, bazılarını defettiğini gözlerimle görmüştüm . Ben gitmeden her şey yolunda gibiydi.
Hepsiyle nasıl başa çıkarsın. Ben seni bırakıp nasıl yollara koyulurum.
“Böylelikle silindi yeryüzünden…” diyor karga inanmayarak.
“Hata yaptı daha en başında O ruhları çalmakla…” gibi yüzeysel bir cevap veriyorum.

Karga bana her şeyi anlatmıyor ama gitmeyişinden bana sığınışından anlıyorum. Korkulu uykusuz ve sürekli tedirgin beni izliyor . Ruhları çalmadığını, yeryüzünden silinmediğini, yaşamadığını, ölmediğini ikimizde çok iyi biliyoruz. Bir gün çıkıp gelmenden korkuyoruz. Bir birimizden başka kimsemiz yok. Karga bana her seferinde başka bir öykü anlatıyor, hepsinin sonunda seni suçlu çıkarmayı başarıyor. Kendimizi haklı çıkarma tutkusu bir karşı yazgı gibi giriyor hayatımıza… Karga ve ben sana dair gerçeklerden ama en çok seni özlemekten korkuyoruz.

25 Şub 2013

Fanus


Yoldaydım, yolcuydum Fonda Zühal’den melodiler .Kendimi aradım bir avuç kar tanesinde.Bir yağmur damlasında buldum.Masmavi bir ışık süzüldü.Sonra mor oldu.Sonra sen oldun.Işık yüzüme vurdu.
Meğer bu ışık dünyayı çepeçevre saran bir camda kırılıyormuş.

Ben bu camı gördüm.Dünyanın camından kendi yüzümü gördüm. Kendimi hiç bu kadar yakından görmemiştim.Senden hiç bu kadar uzak kalmamıştım. Kendimi bir gecenin koynunda gördüm.O gece, sana giden yol uzuyor,Zühal coştukça coşuyor, Uykusuzken renkler çoğalıyordu.

Bir ihtimal diyorum; dünyadaki cam kırılsa,
Korkusuz, kuşkusuz gelebilirsin.

6 Şub 2013

Martılarımı Bırakıyorum


Kum taneleri ayaklarıma yapışıyor.Parıl parıl parlıyorlar güneş vurduğunda...
Ayaklarıma bakan yaşadığımı sanır.
Hiç gidemeyeceğim kadar uzağa ve dibe çekiyor beni deniz.
Deniz bu ülkede kendimi ait hissettiğim tek yer.

Deniz benim.
Deniz annemin karnı gibi sonsuz ve tuzlu.
Ayaklarımı suya sokuyorum.Kum tanelerini temizliyor deniz.
Yaşamadığım ortaya çıkıyor ama yinede denize çok şey borçluyum.Beni evimde hissettiriyor.

Avaz Avaz konuşuyorum içimle. İç organlarım ağrıyor .
Hiç gitmediğim yeşillikleri özlüyorum.Neden bilmiyorum,burası hep çok kalabalık.
Dağıtın şu insanları!
Martılara durumu açıklamam lazım.