Kalbin üstündeki/
yedi kat örtüden/
altısını kaldırdım.
Bir tanesi kaldı /
dedi onu açma
yırtılır kalbin.
Dünya kalbi parçalayan bir yer.
- Bunu bir keresinde rüyamda görmüştüm . Parmaklarımdan boya çıkıyordu. Bir sürü renk!. Koruma alanları yaratabiliyordum kendime .Buna inanıyorum. Renkler karar verebilir bence. O zaman yedinci örtüyü kaldırabilirim.
- Senin sorunun bu rüyalarla gerçekleri karıştırıyorsun.
Aslında karıştırmıyorum. Gerçeklikte bedenin karşımda askı gibi duruyor. Rüyada bir pencerede yaşıyorum. Çivit mavi genişleyen bir pencere. O kadar genişliyor ki yorulduğumda içine oturabiliyorum. Hatta başkaları da gelip oturabiliyor. Yine de benim rüyam olduğundan sanırım kimse benim kadar burada değil.
Şimdi pencereden bakıyorum.
Seninle bir uçurumun dibine doğru koşuyoruz.
Şimdi pencereden bakıyorum.
Bakamıyorum, gözlerimi kapatıyorum düşüyoruz.
Uyanıyorum.
Kırlara gidelim diyorsun.
Biliyorum çıkacak rüyam.
Birlikte uçurumdan düşeceğiz. Rüyama inanıyorum.
Şimdi pencereden bakıyorum.
Kırlarda uyuyup kalmışım.
Uyanıyorum
Düşüşümden sorumlusun.
Şimdi pencereden bakıyorum.
Ölmemişiz. Seviniyorum ölmeyeceğiz.
Uyanıyorum
Uçurumun kenarındayız. Birden sen uçurumun kendisi oluyorsun.
Kollarını açarak “hadi koş” diyorsun.
Sonra ben fark ediyorum yalnızım .
Yalnızsam rüyadayım .
Uyanamıyorum. Pencere yok. O zaman gerçeklik?
Sonradan hatırlıyorum gerçekse bile ölmeyeceğim rüyama inanıyorum.
Koşup atlıyorum sen taklidi yapan uçuruma,
Uçurumdan
Düş-
ü-
yor-
um!
Şimdi pencereden bakıyorum.
Takvimden bir gün daha geçmiş.
Uyanıyorum.
Rüyama inanıyorum.
Düşerken bir dala takılıyorum.
Ölmüyorum.
Uyumuyorum. O dalı oraya sen mi koydun bunu düşünüyorum. Bir süre dalda asılı kalıyorum.
Şimdi pencereden bakıyorum. Yedinci örtüyü kaldırmamalısın diyorsun.
Uyanıyorum, rüya ile gerçek bu kadar yakın. Yine de karıştırmıyorum işte. Sana değil rüyama inanıyorum.
28 May 2014
5 May 2014
M&W-MİRROR-ÜTOPYA
Ağacın dört bir yanını dev aynalarla kapladık. Dışarıdan bakıldığında artık ağaç yerine yansıyan küçük bir kulübe görünüyor. Böylece biz içeride çalışırken hem sonsuz ağaç ve geniş bir vadi yanılsamasına kapılıyoruz hem de ağacı olası tehlikelerden korumaya çalışıyoruz. Bu paranoyak tutum çalışmamızın sonlarına doğru ortaya çıkmaya başladı. Paranoyak tutum diyorum çünkü bu kupkuru çöle kimsenin geleceğini sanmıyorum.
W. bir uçak kazasından korkuyor. Buraya bir uçak düşerse ve hayatta kalan olursa doğrudan ağacın yanına gelirmiş. Bu konuda ona hak veriyorum. Buraya geldiğimizde kendimizi bir anda ağacın yanında bulduk. İlk gördüğümüzde serap daha sonra yapay bir bitki sandığımız ancak sonunda aradığımız şey olduğunu anladığımız ağaç çevredeki tüm canlı varlıkları kendine çekiyor. Çevrede şimdilik bizim dışımızda canlı yok. W.’nin söylediğine göre bu hep böyle olmayabilir.Ayrıca ağacın çekim gücü de var , ağacın kökünde olduğunu tahmin ettiğimiz bu güç biz toprağı kazdıkça etkisini arttırıyor. W. bizim bu durumu arttırdığımızı söylüyor. Şöyle diyor; evet daralmayı arttırdık fakat bizden önce de evren bu ağaca doğru daralıyordu. Biz sadece süreci hızlandırdık. Ve korkma diyor dünya da aşklar artacak savaşlar azalacak.
W. aynalar üzerine çok düşündü. Günlerce hiç konuşmadan aynayı yerleştireceği alanı hesapladı. Sonunda “aradığımızı bulduğumuzda” ortaya bir ışık çıkacağını söylüyor. Aynalar ışığın şiddetini arttıracakmış. Bundan en çok biz etkilenecekmişiz. Bize ne olur tahmin edemiyor ama dünyanın içinde bulunduğu çıkmazın ağacın kökündeki gücün azalmasından kaynaklandığını söylüyor. Onu bulacağız ve yüzeye çıkaracağız ve aynalarla çoğaltacağız…
-buraya bir isim koymalıyız diyorum.
W. “Eros” olsun diyor.
Aşk olmasını istiyorsun yani, aşk mı kuracak yeni dünyayı ? Aşk ne kadar gündelik, ne kadar sıradan, aşkı mı arıyoruz biz ? Hatta aşk bile değil fahişelik edebiyatı bu dediğin. Bu konuyu daha önce defalarca konuşmuştuk ve aşk kelimesini çıkarmıştık yeni lügatdan “bağ” diyecektik. Bağ güçlü ve sonsuz olana yönelik tıpkı ağaç gibi. Ama buraya bir isim bulmalıyız ve bence bilgi ya da sanat olmalı. Yunanca olabilir elbet bir sakınca görmüyorum “Ars” ya da “Sophia”… olabilir.
Sanırım biraz ileri gittim. W. oldukça öfkelendi. Donuk yüz ifadesini takındı ve sen sadece yaz dedi.Aslında ona hak veriyordum. Hayatı boyunca ütopya için çalışmıştı ve bunun dünyayı kurtaracağından neredeyse emindi. Benim misyonum ise sadece yazmaktı. W. için konuşabilen ve yazabilen bir makineden farksızdım. Ütopyasını gerçekleştireceğinden emindim. Tam olarak neyi yaptığını nasıl yaptığını bilmesem de başarılı olacaktı.Son zamanlarda aklımı kurcalayan şey W.’nin ütopyasının benimkinden farklı oluşuydu. Bu ütopyada W. ve eril ideolojisi iktidarın kendisi olacaktı. Onun aşk sözü bile beni ürkütüyordu. W. tüm bu çekincelerimin farkındaydı . Artık yeni dünyasına ilişkin hiçbir tasarıyı bana yazdırmıyordu. Sadece anlamadığımdan emin olduğu sembollerle bir takım notlar aldırıyor ve kazı süresince ona yardımcı olmamı istiyordu.
- Eros yazmak istemiyorum dedim.
- Biliyorum dedi.
-Neden olduğunu da biliyor musun ?
- Biliyorum.
- Demek biliyorsun. Yazmayacağımı da biliyorsun öyleyse. Yıllardır burada yarım yamalak bildiğim bir hayalin ortağıyım. Seninle ben aşık mıyız ?
- Aşk elbet, sen bağ diyorsun. Ben aşk ama sen gitmek istiyorsun.
- Bunu da nereden çıkardın
- Günlüğüne yazmışsın.
- Hayır yazmadım.
- Sigarayı bıraktım yazmışsın.
Şaşkınlıktan donup kaldım. Günlüğümdeki kelimelerin ne demek olduğunu yalnızca ben biliyordum . Ya da öyle sanıyordum.
W. alaycı bir ifadeyle;
-tutunup durduğum ağırlığım/ tutunup durduğum boşlukta/ artık hafifim. Böyle yazmışsın. Ne yapacaksın gidecek misin ? Yoksa beni öldürmeyi mi planlıyorsun?
- Saçmalama (o notu yazdığım gece tam olarak bunu planlamıştım aynadan bir parça kırıp bileklerini kesecektim). Artık sağlıklı düşünemiyorsun.
- Beni ayna parçası ile mi öldürecektin ? şöyle demişsin; ben bir kayanın içinden geliyorum /kayayı kırıp geldim (kocaman bir kahkaha patlattı). Gömmeye korktuğun için vazgeçtin değil mi ?
Korku ve heyecandan sesim titriyordu. Sadece hayır, yanlış anlıyorsun diyebildim (düpedüz doğru anlıyordu).
-Öyle mi yanlış mı anlıyorum küçük hanım. O zaman şunu da yanlış anlamışım. Ütopyamı kaba buluyorsun daha da önemlisi daha iyi bir ütopya yazacağına dair düşüncelerin var. İşte günlüğünden bir parça daha: Kanadın olmadan uçamazsın/ oysa kanat çıkarmanın bile bir yolu var/Bunu en iyi tırtıllar bilir/ Kuşlar da uçar ama kelebeğin zarafeti kimde var?
W. bunları söylerken bir yandan ne kadar haklı olduğumu düşünüyor diğer yandan şaşkınlık ve korku duyuyordum. W. ütopyanın tehlikeye girmemesi için beni öldürebilirdi. Fakat o zaman yalnız başına kalırdı. Oysa biz ütopyanın ilk aşıkları olarak erosu kuracaktık. Eros dedim işte. W. istediğine ulaştı.
Errrrossssss diye bağırdım.
- Bunların hepsi tek bir kelime yüzünden değil mi? Ütopyada tek bir kelime kadar önemli değilim dedim.
- Önemlisin . Ütopyayı sen yazıyorsun.
- Öyleyse neden bu kadar öfkelisin neden günlüklerimden olmadık anlamlar çıkarıyorsun?
- Çünkü ütopyayı ben kurguluyorum .Aşk ve özgürlük yoksa ütopya olmaz.Bunu yazacaksın.
- Aşk ve özgürlük olacak... Biliyor musun dün gece rüyamda ütopyayı gördüm. Ütopya olduğunda çöl deniz oluyordu.
- Biliyorum onu da yazmışsın. Göklerden yansıyan ışık/dalga oldu kıyıya çarptı.
- Beni öldürecek misin ? diye sordum.
- Elbette hayır dedi. Seni öldüremem. Ütopyayı merak ediyorsan sen de beni öldürmemelisin. Çünkü burada iki kişi olmalıyız. Ütopya en az ve en güvenli iki kişiliktir. Aksi taktirde gerçekleşmez. Fakat ütopya asla kusursuz değil bunu sana söylemeliyim. Otlar çıkacak, ayrık otları ve en az çiçekler kadar fazla olacaklar. Ancak ne çiçekleri ne de otları kimse sahiplenmeyecek işte ütopyanın en önemli özelliği bu . Çiçekler ve otlar yalnızca kendilerinin işte bu ütopyanın kendisi …
W. ütopyayı böyle anlattığında ona inanıyorum. Ayrık otlarını, çiçekleri, kuşları, kelebekleri ve tırtılları düşünüyorum. W. ütopyanın gerçekleşmesi için burada iki kişi olmamız gerektiğini söyledi. Bunu uzun zamandır biliyordum. W. günlük yazmıyor fakat ütopya ile ilgili her şeyi yazıyor. Ve tıpkı ben de onun benim günlüğümü okuduğu gibi gizli gizli ütopyayı okuyorum.
Bu gece aynanın birini kıracağım.çünkü iki kişi olmamız gerekiyor.
Aynayı kıracağım aksi taktirde üç kişi olacağız. Bu güvenli değil…
Sana çiçeklerden yeni bir dünya kuruyorum çocuk!
Bu kez doğ…
24 Nis 2014
1 Nis 2014
Kuyu
Yolun başında
önce sen, sonra tünel sandığım
yöne doğru
hızlıca koşup kara deliğin içine (kuyuya) yuvarlandım.
Kara paslı yüzümle
Çıplak ayaklarımla
Islak saçlarımla
Pır pır kalbimle
Uçmayan kanatlarımla
Sen değil, tünel değil
Kuyu o.
hep sonra fark ettiğim kuyu.
içine düştüğüm
ya da senin ittiğin
dipsiz karanlık
Kuyunun içine
Sonunu bilmediğim
Sonunu bilmediğin
Senin merakın
Benim tuzağım
Senin kurgun
Benim gerçeğim
Düşmeye devam ettiğim
Umutla kendimi bıraktığım boşluk
Kuyu
Düşerken fark ettiğim
Senin
içinde değil dışında durduğun
Düşlediğim senden
Uzaklaştığım
Düştükçe
Düştüğüm
Düştükçe
yankılanan sesin
neredesin hiç söylemediğin
hiç bulamadığım
artık aramadığım
fakat içinde kaldığım
dışına çıkamadığım
kuyu.
Kuyuda
Yani öylece durduğum boşlukta
Sağa sola çarpa çarpa
Çünkü ancak öyle durulur boşlukta
Bir duvardan diğerine ama çember biçiminde
Çarpa çarpa
Durduğum boşlukta
Ve elbette
Kuyunun içinde
Taş parçaları
Demir paslı çiviler
Sırrı sökülmüş aynalar
Kuyuda
tıpkı bir sivrisinek gibi
Vızıldayarak
Asılı kalarak
Hızlıca çarpmak koşuluyla
Boşlukta
kimi zaman bir taş parçasına tutunup çıkmayı denedim
yukarıya, dışarıya
elbette bu taşlar
parçaladı beni
elbette çıkacak gibi oldum
ama bıraktım kendimi
sesine
boşluğuna …
ve yalnızca kuyuya inandım
düşerken, parçalanırken bile
buna inandım,
kuyu içinse senin
ya da benim.
27 Mar 2014
58
bu böyle sürdü
benimle birlikte büyüdü
58,
merkezdeki kırmızı boşluğu kaynatıyordu
magma deniyordu sanırım
demesinler magma
çünkü sıcak sanıyorlar ama soğuk
öyle soğuk ki buz tutmuş
dönüyor sarmal
dönüyor 58
seninle dans ediyoruz
sen dediysem yirmi yıl önceki sen
sen dediysem ben ölmeden önceki sen
ben ise bugünkü ben...
n
a
s
ı
l
olmuş
k
a
y
m
ı
ş
zaman,
bu böyle sürer
elbet sürsün !
Şaşırıyorum olduğum gibiyim ben.
ne bir gün eksik ne bir gün fazla
Şaşırıyorum zaman aKrşımş
zamana karışmış
biliyorum sonunda 58
ama bulamıyorum
Ben bulamam
Ben denklem çözemem
olsa olsa kazanları kaynatırım
ya da tırnaklarımı mora boyarım
ve tütsüleri yakarım...
sen ağaçları buda
odunları toparla ateşi yak
kendini ek toprağa
ulaş kök sal
ne kalır başka?
sonra otur masaya
çöz denklemi nedir bu 58
anlat bana
bu böyle sürdü
sürsün.
canım acıyor bir yandan gülümsüyorum
ipi kesene kadar oynadı cambaz
yüzüme baka baka elli sekiz.
16 Mar 2014
Mızıka
Bak bu mızıka
İçimdeki huzursuz ruh çalıyor
Perdelere değmeden geçiyor sesler
Artık yaşamayacağım diyorum
Böylesi daha gerçek
Taşsa taş
Duvarsa duvar
Bir pencere bulup düşmeliyiz
Demir, paslı, soğuk
Bu memleket
Küf kokuyor, çatısı akıyor
Diyorum gelmeyecek atlılar
Bir adam durmadan karısını kurban ediyor
Bir kız çocuğu bataklıkta secde ediyor
Örtündükçe üşüyen;
Kadınlar sıtmadan
Kadınlar yalnızlıktan…
Sıkı sıkı tutup kireç taşlarını
Kanayan ellerime sürüyorum
“Ayın ışıması için karanlığın olması gerekir”
Gökyüzüne bakıyorum
O da ne ?
Bizi izliyor tanrılar
LAN OĞLUM UYANIN….
3 Mar 2014
demir küp
Hepiniz o demir küplerin içinde
Belki karanlıktan
korkaklıktan belki
korumak için belki de
Kim bilir ?
O küpün içinde doğanları bile gördüm
kim bilebilir…
Fakat evrendeki ateş her şeyden fazla ısıtıyor demiri
Soğuk sıcak
Sıcak soğuk
Böylece eskiyor kalbimiz
Sönüyor sevgi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)